top of page

RIPLEY ÜZERİNE;


 (Dikkat Spoiler içerebilir)




Dizi Patricia Highsmith'in kitabından bir uyarlama. Kitabı okumadım ve çekilen filmleri izlemedim. Ama dizinin tüm bölümlerini sabaha kadar bir solukta, büyük bir hayranlıkla izledim. Bu yapım geniş bir incelemeyi hakediyor.


1960'larda New York'ta yaşayan Ripley adında bir dolandırıcı, zengin bir adam tarafından başıboş oğlunu İtalya'dan eve getirmesi için tutulur ve hikaye başlar. Suç-Dram-Gerilim türünde, siyah-beyaz çekilmiş neo noir bir dizi.


Yönetmen Steven Zaillian, görüntü yönetmeni Robert Elswit, başrolde ise Andrew Scott yer alıyor. Özellikle görüntü yönetmeni Robert Elswit'e geniş bir parantez açacağım. Zira daha önce kadraj ve görüntüye bu kadar çok kafa yorulan başka bir dizi çekilmemiştir.


Görüntü ve sanat yönetmenini alkışlamak gerek. Her bir kareyi dondurarak, Henri Cartier-Bresson'un fotoğraf sergisinde olduğunuzu zannedebilirsiniz. Çok fazla estetik kaygı güdülmüş, yapım aşamasında her bir plan ve sahne, özenle bir fotoğraf karesi imajı ile oluşturulmuş.


Bu yapım bir italya ve sanat sever olarak ikili etkiyle beni mest etti. Işık, gölge, kontrast o kadar güzel kullanılmış ki, detaylar o kadar ince planlanmış ve o kadar keyifli ki, oyunculuklar geri planda kalıyor. Yapım, hikayesini kendi anlatıyor resmen.


Dizinin neden siyah beyaz olduğunu ise dizinin yaratıcısı ve yönetmeni #StevenZaillian şöyle açıklamış: "1955'te filmler "temelde" siyah-beyaz. patricia kitabı yazdığında, o zamanlar bu kitaptan bir film yapıldığını hayal etseydi, bu film siyah beyaz olurdu. elimdeki kitabın kapağı siyah-beyazdı, bu yüzden okurken aklımda o şekilde olması vardı."

71 yaşındaki yönetmen, "ayrıca bu hikayenin, onun anlattığı ve benim anlatmak istediğim hikayenin, epey tekinsiz ve karanlık olduğunu hissettim" diye ekliyor.


Evet, işte bu sayede son ana kadar gerilimi hissediyorsunuz, hem de sanata ve İtalya'ya doyuyorsunuz izlerken. Öte yandan siyah-beyaz olması dönem dizisi olması bakımından mantıklı olsa da, İtalya'nın çok sayıda şehrinden ( #Atrani, #Capri, #Roma, #Palermo, #Venedik ) muhteşem manzaraların seyir zevki açısından "ah renkli de olsaydı keşke" diye düşünmüyor da değil insan.


Dizinin siyah-beyaz çekilmiş olması o karanlık hissiyatın iyi aktarılmasına olanak sağladığı gibi, siyah-beyaz içeriğin doğası gereği özneye odaklanılması kolaylaştırılmış. Fakat görüntülerin ve dokunun çok keskin olması o dönemin retro/film atmosferiyle pek bağdaşmamış. Filmli SLR kamerayla çekilen siyah-beyaz fotoğraf ile yeni nesil aynasız kameralarla çekilen siyah-beyaz fotoğraf arasındaki farkı bilenler anlayacaktır ne demek istediğimi...


Kullanılan mekanlar, kostümler, eşyalar, arabalar, aklınıza gelebilecek her detay dönemin koşullarına uygun olarak düşünülmüş. Bu da dizinin atmosferini güçlendiren bir detay. 60'lı yılların İtalyası harika aktarılmış. Hemen her sahnede ve sahne geçişinde gösterilen muhteşem İtalyan mimarisi, heykelleri, resimleri ve inanılmaz detaylarıyla sanata boğuyor izleyeni.


Oyunculuklara bakmaya fırsat bırakmasa da söylemek isterim ki; Ripley ile bir şekilde tanışan herkesin yüzündeki tedirgin ifadenin gerçekçiliği, Ripley'in ruh hastası karakterine verdiği o inanılmaz donukluk, yerine geçtiği kişiyi sahiplenmesindeki iticilik muhteşemdi. Öyle aman aman bir Andrew Scott hayranlığım yoktur ama sanki bu rol için yaratılmış gibiydi. Yüzündeki o hissizlik etkileyiciydi. Aktörün benzer bir performansını daha önce #JamesBond Spectre'de de izlemiştik.


Kimileri diziyi oldukça durağan bulsa da, #AndrewScott: "bence hikayenin bu versiyonunun en büyük başarısı, seyirciye diziyi izlemeyi öğretmesi" diyerek ekliyor:


"Televizyon çağında yaşıyoruz, sadece televizyonda değil, sosyal medyada da, her şeyi çok hızlı bir şekilde söylemeniz, 15 karakter ya da daha kısa bir sürede söylemeniz ve bunu hemen yapmanız gerekiyor, insanların bu konuda büyük bir takıntısı var. Ancak bir roman okurken, 5 ya da 6 sayfalık bir şeyin tasvirinden gerçek bir zevk alabilirsiniz. Sevdiğim şey, bazen temponun çok hızlı olabilmesi ama bazen de bir şeyin içine gerçekten dalabilmemiz. Bence bu izleyiciler için gerçek bir zevk. Sinematografinin siyah-beyaz doğasının dizinin temposu ve tonuyla bir şekilde uyum sağladığını bilmek de oyuncular olarak bize sadece var olma imkanı veriyor."


Dizi, #TomRipley 'in çarpıcı kişiliğini ve karmaşık psikolojisini merkeze alıyor. Ripley, kurnaz, entrikacı ve çekici bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Ancak aynı zamanda, sahtekarlık, manipülasyon ve suçla dolu bir yaşam sürdürmektedir. Ripley'in iç dünyasındaki çatışmalar, kendini kabul etme arayışı ve kimlik sorunları da dizinin önemli temalarından biri. Ayrıca asla yüzleşemediği eşcinselliğinden kaçmak için sürekli hareket halinde ve insanlara yaklaşabileceği eylemler: onları dolandırmak, ortadan kaldırmak ya da onların yerini almak. Eğer farklı bir ilişki kurmaya çalışırsa onlara aşık olacak ve kimliği gün yüzüne çıkacak. Ne tuhaftır macerasını takip ettiği #Caravaggio 'da eşcinsel ilişkileriyle bilinirdi. Caravaggio meselesine bilhassa değineceğim.


Dizi, Ripley'in çevresindeki insanlarla olan ilişkilerini ve bu ilişkilerdeki manipülasyon yeteneklerini detaylı bir şekilde işliyor. Ripley, insanları kendi amaçları için kullanırken, aynı zamanda onların duygularıyla oynuyor ve kimliklerini sorguluyor.


Dizi, Patricia Highsmith'in eserlerinden esinlenerek çeşitli sanatsal referansları kullanıyor. Özellikle Caravaggio'nun eserleri, dizi boyunca görsel ve sembolik olarak sıkça kullanılır. Caravaggio'nun eserlerindeki karanlık atmosfer ve aydınlatma teknikleri, Ripley'in karmaşık doğasını ve iç dünyasını yansıtmak için kullanılıyor. Ayrıca, Caravaggio'nun eserlerinde sıklıkla görülen yüzleşme ve suç teması, dizinin ana hikayelerinden biri olan suç ve ceza konseptiyle paralellik gösteriyor.


En keyifli alt sahneler, Michelangelo Merisi da Caravaggio'nin bıraktığı mirasın izlerinden giden Ripley'in, adeta rendu efektine kapılmışçasına tabloları izlemesi diyebilirim. İşbu sahnelerdeki duygu, Caravaggio'nun Ripley'de tevellüd oluşu ve Ripley'in adeta bir "sanat" icra ettiği izlenimi doğuruyor. Bir diziden çok sanatsal bir başyapıt niteliğinde özellikle Caravaggio ve Ripley arasındaki benzerlikler ve bu benzerliğe yapilan göndermeler diziyi bambaşka noktalara çıkarmış.


1606'da Caravaggio'nun Ranuccio Tomassoni''yi öldürdükten sonra Roma'dan kaçması gibi tarihi detaylar sahnelenip, oradan Ripley'e bağlanarak olaylar arasında benzerlik kurulması tek kelimeyle harika.


Yönetmen Steven Zaillian dizide Caravaggio'nun eserlerine büyük önem veriyor; sadece karakterlerinin zevklerini genişletmek için Barok sanatçının repertuarını kullanmakla kalmıyor, aynı zamanda kahramanın iç işleyişiyle karşılaştırmalar yapmak için de kullanıyor.


Dizinin bir diğer ana teması da bastırılmış cinsellik. Tarihçiler Caravaggio'nun cinselliğini uzun süredir tartışıyorlar ve bugün muhtemelen onun biseksüel olduğu düşünülüyor. Caravaggio'nun çalışmaları erkek figürünü, özellikle de Vaftizci Yahya gibi İncil'deki figürlerin ve Bacchus ve Cupid gibi mitolojik figürlerin homoerotik temsillerini açıkça erotikleştiriyor .


Caravaggio'nun çalışmaları Robert Mapplethorpe ve Derek Jarman gibi eşcinsel erkek sanatçıları etkiledi ve 60'larda gizli bir eşcinsel olan Tom Ripley üzerinde de şüphesiz büyük bir etkiye sahip olacaktı. Ve sonuçta Caravaggio, Tom'un tapınacağı mükemmel bir sanatçıdır: şiddet yanlısı bir adamın taptığı bir şiddet adamı..!


Dizide Caravaggio'nun "Merhametin Yedi Eseri", "Aziz Matta'ya Çağrı", "Aziz Matta'nın Şehit Edilişi", "Aziz Matta'nın İlhamı", "Davut Golyat'ın Başıyla", "Aziz Francis ve Aziz Lawrence ile İsa'nın Doğuşu", "Aziz Petrus'un Çarmıha Gerilmesi", "Palafrenieri Madonnası", "Mecdelli Meryem'in Vecdi", "İshak'ın Kurban Edilişi" gibi muhteşem eserleri gösteriliyor.


Caravaggio'nun " #Narcissus " eseri ise son bölüme ismini veriyor. Bu bölümün bu eserle isimlendirilmesi; Narcissus'un, bir tür kişilik bozukluğu olan #Narsisizm 'in mitolojik kaynağı olarak kabul edilmesi ve Caravaggio‘nun 1597’de başlayıp iki senede bitirdiği eseri “Narcissus“un bu öyküyü anlatıyor olması bakımından önemlidir.


Bu arada; Marge Sherwood'un Ripley'in evinde yıkandığı sahnede küvetten uzanan kolu Jacques-Louis David'in "Marat'ın Ölümü" tablosuna net bir atıftı. Zaten Jacques-Louis David'de bunu Caravaggio'ya atıf olarak çizmişti...

Jacques-Louis David - "Marat'ın Ölümü"




















Ripley izlediğim en iyi uyarlamalardan biri. Hatta bu yıl izlediğim en güzel diziydi.

#Damnation 'dan bu yana #Netflix 'de böyle güzel yapımlara hasret kalmıştım.

Bu yüzden uzun uzun anlatmayı, değerlendirmeyi ve övgüyü hakediyor.



İyi seyirler.

Çetin.



#netflix #ripley #tv #series
RIPLEY - NETFLIX

 
 
 

Comments


© 2023 BY ÇETİN KARAMÜFTÜOĞLU. ALL RIGHTS RESERVED.

  • Instagram
  • X
  • Linkedin
bottom of page